İstiklâl Marşımızın Şâiri Mehmed Âkif, büyük bir İslâm Şâiridir. O'na "Vatan Şairi" de diyebiliriz. Çünkü Âkif, Allah'a, Peygamber'e, Vatanı'na, Bayrağı'na ve Milleti'ne âşık bir vatanseverdi.
Mehmed Âkif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Tahir Efendi, Fatih müderris (profesör) lerindendi. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir ailenin kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı sağlam bir ailenin çocuğu olarak, aynı özellikleri taşıyan bir çevrede yetişti. Bu çevre İstanbul'un en dindar ve temiz semtlerinden biri olan Fatih'di.
Âkif, kitap ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Resmî öğrenimi ise Maarif Nezareti'ne (Millî Eğitim Bakanlığı) bağlı (ilk) okulla başladı. Bu okuldan sonra, Fatih Merkez Rüşdiyesi'ne (ortaokul) devam etti.
Rüştiye tahsili boyunca, babasından bilhassa lisan dersleri aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca'yı edebiyatıyla beraber anlamaya başladı. Şiir sevgisi ve merakı da bu sıralarda uyandı.
Rüştiye'den sonra Mülkiye'ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. Mülkiye, o devrin en parlak öğrenim kurumu sayılıyordu. Âkif, Mülkiye'de okurken babası vefat etti, ayrıca evleri de bir yangında yok oldu. Maddî imkânsızlık yüzünden bu okulu yarıda bırakmak zorunda kalan Âkif, Baytar (Veteriner) okuluna kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları tanınıyordu. Baytar okulunu birincilikle bitiren Âkif, dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk'ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir kaynaşma sağladı.
İstanbul'a döndüğü zaman, Halkalı Ziraat Okulu'nda kitabet (kompozisyon), Üniversite'de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca Dârü'l-Edeb isimli okulda da öğretmenlik yaptı.
Mehmed Âkif ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti. Dinlenmeden, yorulmadan iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de çoşturdu. Âkif, büyük bir vatan şairi olduğu gibi, büyük bir İslâm bilginidir. O'nun birçok üstün nitelikleri vardır. Âkif, tam manâsıyla bir İslâm kahramanıdır. Âkif'in bitmez, tükenmez bir sabrı, çelik gibi bir iradesi, eğilmez bir başı, boğulmaz bir sesi ve kısılmaz bir nefesi vardır. O doğruluğun ve fedakârlığın simgesidir.
Mehmed Âkif, derin tefekkürü olan güçlü bir şâirdi. Şiirdeki gücünün ve etkileyiciliğinin en önemli bir sebebi de, yazdıklarındaki samimiyetiydi. O'nun şiirinde şahsî dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumî olan dertlerle dertlenmiş; milletinin duygu, düşünce ve problemlerine tercüman olmaya çalışmıştır. Bu bakımdan da şiirlerinde bol bol gözyaşı, ağıt, kahır ve sitem vardır. Âkif'i üzen birçok millî mesele, maalesef bugün de varlığını sürdürmektedir. İşte bu sebeple Âkif'in yazdıkları eskimemiştir. Tam aksine, değerlerini daha da artırarak korumaktadır. Âkif, âdeta sadece yaşadığı günleri ve dünleri değil de, bugünleri, hatta gelecek günleri anlatmıştır.
Âkif, çok yönlü bir insandır. Her şeyden önce sağlam bir karakter adamıdır. Dürüsttür. Vefalıdır. Sözünün eridir. İnançlarına sımsıkı bağlı bir insandır. Hem Batı, hem de Doğu klasiklerini ilk kaynaklarından okuyan, aynı zamanda da Kur'an-ı Kerim'i tefsir edebilecek dinî ilimlere vâkıf bir aydındır. Yazdıklarını yaşayan bir dürüstlük sembolüdür.
Not: Alıntı.
Mehmed Âkif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Tahir Efendi, Fatih müderris (profesör) lerindendi. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir ailenin kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı sağlam bir ailenin çocuğu olarak, aynı özellikleri taşıyan bir çevrede yetişti. Bu çevre İstanbul'un en dindar ve temiz semtlerinden biri olan Fatih'di.
Âkif, kitap ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Resmî öğrenimi ise Maarif Nezareti'ne (Millî Eğitim Bakanlığı) bağlı (ilk) okulla başladı. Bu okuldan sonra, Fatih Merkez Rüşdiyesi'ne (ortaokul) devam etti.
Rüştiye tahsili boyunca, babasından bilhassa lisan dersleri aldı. Arapça, Farsça ve Fransızca'yı edebiyatıyla beraber anlamaya başladı. Şiir sevgisi ve merakı da bu sıralarda uyandı.
Rüştiye'den sonra Mülkiye'ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. Mülkiye, o devrin en parlak öğrenim kurumu sayılıyordu. Âkif, Mülkiye'de okurken babası vefat etti, ayrıca evleri de bir yangında yok oldu. Maddî imkânsızlık yüzünden bu okulu yarıda bırakmak zorunda kalan Âkif, Baytar (Veteriner) okuluna kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları tanınıyordu. Baytar okulunu birincilikle bitiren Âkif, dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk'ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir kaynaşma sağladı.
İstanbul'a döndüğü zaman, Halkalı Ziraat Okulu'nda kitabet (kompozisyon), Üniversite'de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca Dârü'l-Edeb isimli okulda da öğretmenlik yaptı.
Mehmed Âkif ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti. Dinlenmeden, yorulmadan iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de çoşturdu. Âkif, büyük bir vatan şairi olduğu gibi, büyük bir İslâm bilginidir. O'nun birçok üstün nitelikleri vardır. Âkif, tam manâsıyla bir İslâm kahramanıdır. Âkif'in bitmez, tükenmez bir sabrı, çelik gibi bir iradesi, eğilmez bir başı, boğulmaz bir sesi ve kısılmaz bir nefesi vardır. O doğruluğun ve fedakârlığın simgesidir.
Mehmed Âkif, derin tefekkürü olan güçlü bir şâirdi. Şiirdeki gücünün ve etkileyiciliğinin en önemli bir sebebi de, yazdıklarındaki samimiyetiydi. O'nun şiirinde şahsî dertleri, özel meseleleri yoktur. Hep umumî olan dertlerle dertlenmiş; milletinin duygu, düşünce ve problemlerine tercüman olmaya çalışmıştır. Bu bakımdan da şiirlerinde bol bol gözyaşı, ağıt, kahır ve sitem vardır. Âkif'i üzen birçok millî mesele, maalesef bugün de varlığını sürdürmektedir. İşte bu sebeple Âkif'in yazdıkları eskimemiştir. Tam aksine, değerlerini daha da artırarak korumaktadır. Âkif, âdeta sadece yaşadığı günleri ve dünleri değil de, bugünleri, hatta gelecek günleri anlatmıştır.
Âkif, çok yönlü bir insandır. Her şeyden önce sağlam bir karakter adamıdır. Dürüsttür. Vefalıdır. Sözünün eridir. İnançlarına sımsıkı bağlı bir insandır. Hem Batı, hem de Doğu klasiklerini ilk kaynaklarından okuyan, aynı zamanda da Kur'an-ı Kerim'i tefsir edebilecek dinî ilimlere vâkıf bir aydındır. Yazdıklarını yaşayan bir dürüstlük sembolüdür.
Not: Alıntı.